28 Temmuz 2010 Çarşamba
Dünyada yeni sezon için yapılan en iyi 5 forma...
Scott Sutter & David Degen analizi...
![]() |
David Degen - İsviçre |
Young Boys takımı futbolu gerçekten , hem kendileri keyif almak hemde tribünlere keyif vermek için oynuyor. Birçok oyuncusu gerçekten iyi mücadele etti ve kötü oyuncuları da yok , gözüme çarpan isimler , stoperleri Arjantinli Emiliano Dudar , sol kanatta oynayan Luljic , adını hatırlayamadığım 15 numaralı santraforları , 10 numaraları Costanzo ve tabiiki bu yazıyı yazma sebebim olan iki oyuncu , Degen ve Sutter.
Gerçekten sağ kanatta Degen'i izlerken , bir Maicon'u , Dani Alves'i izler gibi hissettim kendimi. Abisi Philippe Degen'in maçlarını da birçok kez izledim ama David Degen kadar göze batan bir özelliğini göremedim. David Degen gerçekten nereye koyarsanız orada oynayacak , hemde iyide oynayacak bir oyuncu. Tam komple bir adam. Çok rahat adam geçebiliyor , soğukkanlı , ayağı gayet iyi , ve çabuk düşünebiliyor. Sık sık içeriyi zorluyor ve bu zorlamalarının sonucunda da takımı adına son dakikalarda bir de penaltı kazandırdı. Degen paragrafını kapatırken umarım birgün herhangi bir Süper lig takımında izleme şansı buluruz bu oyuncuyu diyorum...
![]() |
Scott Sutter- İngiltere |
Daha sonra 2009 yılında Young Boys'a transfer olan Sutter , burada 26 maç oynamış ve 1 de golü var. Bu gece maçı izlerken ister istemez herkesin dikkatini çekmiştir bu sarışın adam. Müthiş top saklama yeteneği , iyi tekniği , şutları ve ortaları ile gerçekten en az Degen kadar keyif veren bir oyuncu Sutter. Fenerbahçe'de sanırım en çok Andre Santos yorulmuştur bu akşam , ki zaten bu yüzden olsa gerekki hücum bölgesinde en fazla 1 yada 2 defa görebildim Santos'u. Scott Sutter ya bu maça farklı hazırlanmış , yada gerçekten "kumaşı" çok kaliteli , topla oynamayı çok seven bir oyuncu. Üstelik alışık olduğumuz Türk bekler gibi ortasaha çizgisini geçtiği andan itibaren düşüncesizce gitmiyor. Yapacağı her hareketi önceden planlar gibi kendinden emin bir şekilde top sürerek rakibinin üstüne gidiyor. Belki herkesin dikkatini çekmemiş olabilir bu iki oyuncu , ama ben ilk kez böyle kanat organizasyonlarını bu maçta, bu ikiliden gördüm. Başarılarının devamını diliyorum ve henüz yaşı genç olan bu ikilinin bir an önce farkedilmelerini umuyorum...
Galatasaray ile başlayan forma stratejisi...
3 büyük kulüp , Avrupadaki "İlgiç forma&Çok satış" furyasına kapıldı. Geçtiğimiz senelerde turuncu ve mor forması ile dikkat çeken ancak bu iki formada da müthiş satış rakamlarına ulaşan Galatasaray , son yıllarda çıkardığı Turkuaz renkli forma ve bu yıl çıkardığı mavi ve yeşil formalar , Beşiktaş'ın önümüzdeki günlerde çıkaracağı "Örümcek" forma... Avrupada kulüplerin bu pazarlama stratejisinden yüksek gelirler etmesi yavaş yavaş tüm Dünya takımlarını etkiliyor.
İnsanlara değişik ve de alışılagelmişin dışındaki şeyler daima hoş geldiği ve çekicilik uyandırdığı için , artık her takımda en az bir adet bu şekilde değişik formalara rastlıyoruz. Ancak her zamanki gibi , en sade ve en klasikten yana olduğumu belirtmeliyim.
26 Temmuz 2010 Pazartesi
Domates mi daha kırmızı biber mi daha yeşil & Carlos ve Guti
![]() | |
Guti Hernandez Beşiktaş Forması ile... |
Uzun bir süreç içerisinde Guti geliyor , Guti gelmiyor , Resim , Öpücük vs. derken bugün itibariyle Guti Beşiktaş ile resmi olarak anlaştı. Beşiktaş , Guti ile anlaştı demiyorum , Guti Beşiktaş ile anlaştı. Çünkü Beşiktaş sadece 100 bin € gibi ufak bir miktar daha az vermek için 1 hafta bekledi , sonunda Guti bu teklifi kabul etti doğal olarak.
Ancak şuanda gerek Türk medyasında , gerek Türk futbol kamuoyunda "Carlos gibi yaşlı " benzetmeleri yapıldı. Gelin şöyle bir verilerle açıklayalım Guti ve Carlos'un birbirleriyle nasıl kıyaslanmayacak durumda olduklarını. Bu açıklama asla "o daha kötüydü , bu daha iyi" şeklinde değil elbette.
Roberto Carlos , Fenerbahçe'ye geldiğinde yaşı tam olarak 35'ti. Ancak Guti şuanda 33 yaşına henüz girdi.Futbolda 2 yaş çok önemli bir zamandır , özellikle 30 yaşını geçmiş oyuncular için 2 yıl çok önemli bir
![]() |
Roberto Carlos imzalarken... |
Tabiki Guti'nin de Türkiye'de yararlı bir futbol oynayacağının garantisi yoktur. Ancak Hagi gibi olmayacağının da garantisi yoktur. Guti'nin şüphesiz tek zorlanacağı konu , Süper ligde futbolun , İspanya gibi teknikten çok fizik gücüne dayalı olması olacaktır. Zaten Türkiyeye her yeni gelen oyuncu ligde taktik anlayışı olmadığından , mücadeleden ve sertlikten bahsediyor. Ancak Guti gibi bir profosyonelin bu zorluğa kısa sürede alışabileceği kanaatindeyim...
Doğuştan kaptan olmak...
Lorik Cana , 2006 yılından beri takip ettiğim , çok sevdiğim bir oyuncu. Yanılmıyorsam 2007 yılında Liverpool'a karşı oynadığı maçı unutamam. Bir oyuncu hem kendi kalesini müthiş bir hırsla savunup , aynı zamanda rakip kalede üst üste müthiş şutlar atabilir mi , sanırım bunu dünya üzerinde bir tek Gerrard ve Cana yapıyordur. Tabiiki Gerrard kadar kaliteli bir oyuncu demiyorum Cana'ya , ama bugün dünya devi dediğimiz takımlarda oynayan o kadar gereksiz oyuncu varki , açıkçası biraz şans ile Cana belki de bugün Türkiyede değil , Arsenal'in savunmasında olurdu.
Her gittiği takımın kaptanı olan bir oyuncu Lorik Cana , bu pek olağanüstü birşey olarak görülmeyebilir tabii , ancak Marsilya gibi bir takımda 23 yaşında o pazubandı koluna takmak için , gerçekten önemli şeyler yapmak değil , olağanüstü işler yapmak lazım. Daha sonra Sunderland'e transfer olduğu ilk sezonda hemen kaptanlığı alması , Cana'nın ne kadar hırslı ve sözünü dinletebilen bir yapısı olduğunu gösteriyor. Umarım böyle bir oyuncu Türk futboluna ve Galatasaray'a hayırlı olur ve uzun yıllar böyle bir adamı izleme şansına sahip olabiliriz.
25 Temmuz 2010 Pazar
Başarının sadece paradan ibaret olmaması & Man.City
24 Temmuz 2010 Cumartesi
Kolarov 19 milyon £ karşılığında City'de ...
Lazio'nun devleri peşinden koşturan solbek oyuncusu Alexander Kolarov için , Manchester City kulübünün yapmış olduğu 19 milyon sterlinlik teklif kabul edilmiş ve Manchester City kulübü , A.Kolarov ile tam 5 yıllık bir sözleşme imzalamış. Özellikle Dünya futbolunda bek oyuncusu sıkıntısının olduğu şu dönemlerde fiyatı tuzlu da olsa asla şüphe edilmeyecek , City'de garanti oynayabilecek bir isim Kolarov. Ancak verilen ücret ile City bu transfer döneminde de fiyat piyasasını tavana vurduracağını gösterdi...
Generali olmayan bir ordu oluşturmak...
Ancak Galatasaray'da Hagi böyle bir oyuncu olabilmişti o zaman kadar Türkiye'de...Takımın tek generali. Hagi , Galatasaray için herşeydi , lig maçlarında ayağı takılıp düşse faul çalınan , rakip oyuncuların sakatlamayı bırakın , mücadeleye girmeye korktuğu bir isimdi. Hagi Galatasaray'ın efsanesiydi , ama Hagi Galatasaray'da efsane olmamıştı. Çünkü İspanya'nın en büyük iki kulübünden biri olan , Barcelona'da oynuyordu , ve kariyerinde birde Real Madrid ismi vardı. Hemde tam 2 sezon 65 maç.
İşte Fenerbahçe'nin 2000'li yılların başında çektiği bu "10 numara" sıkıntısı , 2003 yılına kadar sürdü. Ancak 2004 yılının başında , bir oyuncu geliyordu. Brezilya milli takımında oynayan , ama hiçkimse tarafından ne yapacağı bilinmeyen , ufak tefek bir adam geliyordu kurtarıcı olarak. Üstelik bu çok tanınmayan adam , Avrupa'da bile oynamadığı halde tam 1 sene boyunca Fenerbahçe'yi peşinden koşturmuştu.
Yıl 2004 olduğunda bu ufak, tefek adam İstanbul'a geliyordu , kim bilebilirdi ki o gün , bu Alex De Souza ismindeki adamın , tam bir kapalı kutu olan bu oyuncunun , Fenerbahçe tarihinin en büyük oyuncusu olacağını , 100'ü geçik gol ve asist yapacağını , Fenerbahçe'yi başarıdan başarıya koşturacağını ... O an için kimse bilemezdi , tahmin bile edemezdi. Hele birde bir yabancı oyunucunun en fazla 2.5 sene durduğu ülkemizde , istiktarın hiçbir anlamının olmadığı ligimizde...
Alex De Souza'nın gelişi ile Fenerbahçe bir derbi canavarı olup çıkıyor , bu küçük adamın sihirli ayaklarının attığı paslara hiçbir rakip savunma oyuncusu engel olamıyordu. Ancak hiçbir zaman eleştrilerden tam olarak kurtulamadı... "Efsane" statüsüne kavuştuğu , 2008-2009 yıllarında bile "koşmuyor" diyerek eleştrenler de oldu.
Ve artık Alex o ilk geldiği gün gibi , genç adam değil. Fenerbahçe'nin efsanesi artık futbolunun son zamanlarını yaşıyor ve yaşı artık 32. Bunun farkında olan Fenerbahçe yönetimi , bu sezondan itibaren "10"suz bir takımın temellerini atmaya başladı. Alex gittiğinde büyük sarsıntı yaşamamak için genç ve hızlı oyuncular ile kadrosunu güçlendirmeye başladı.
İlk hamle olarak Chelsea patentli , Miroslav Stoch'un transferi , daha sonra yapılan İssiar Dia transferi Alex' sizliğe alışmanın ilk hamleleri. Fenerbahçe , Alex'in yokluğunda artık 10 numaralı sistem vazgeçecek gibi görünüyor.
Ankaraspor'da Alex'in görevini Neca'ya yaptıran ve çok da iyi sonuçlar alan Aykut Kocaman , şüphesizki Alex'in olduğu son 1 veya 2 seneyi çok iyi ve başarılı geçirecektir. Alex de Souza'nın sakatlandığı yada cezalı olduğu zamanlarda çıkacak kadro , 3 ortasaha oyuncusu , kanatlarda Stoch ve Dia , ve tek forvet şeklinde oynayacaktır. Ve böylece Alex'in yokluğunda yaşanacak sıkıntı minimuma inecektir.
23 Temmuz 2010 Cuma
Az para harcayarak seviye atlamak...
Bugüne kadar Türkiye'de Fenerbahçe ve Galatasaray her zaman transferde Beşiktaş'tan çok daha isimli oyuncuları çok paralar harcayarak getirmiştir. Anelka, Carlos , Ortega , Lincoln , Meira , Güiza , Kezman ve daha birsürü isim. Beşiktaş'ta en az rakipleri kadar para harcadı ancak aldığı isimler hep iki ezeli rakibinin transferleri karşısında gölgede kaldı.
Taraftarın yıllardır beklediği isimlere karşılık Beşiktaş yönetimi sürekli inanılmaz paralar harcayarak ya Anadolu takımlarında 1 sezon çıkış yapmış oyuncuları , yada yurtdışından kapalı kutuları getiriyordu.
Bu oyuncuların birçoğu belki devre arası dolmadan sözleşmesi feshediliyordu , belkide sezon sonuna kadar kulübüde kalıp , sezon bittiği gibi ülkesine kaçıp kulüpten alacaklarını istiyordu.
En nihayetinde takım başkan'a 38-40 milyon € borçlanmış , oyuncularının maaşlarını ödeyemez bir mali yapıya sürüklenmiş bir Beşiktaş ortaya çıktı. Biraz medyanın diğer rakiplerine oranla her nedense (!) "battı batacak" şekilde göstermesi , gerekse Carew gibi yıldız oyuncuların artık adının bile geçmemesi taraftarın stresini arttırmış , sinirlerini yıpratmıştı. Ocak ayındaki kongreye kadar tribünlerin karışık durumu , yükselen "Yeter Demirören Yeter" sesleri , Kongrede ise Yıldırım Demirören'in karşısına son derece güçlü bir şekilde çıkan muhalefet , Yıldırım Demirören'e artık bazı şeyleri değiştirmesi gerektiğini hissettiriyordu. Kendisinin son şansı olduğunun farkında olan Yıldırım Demirören , önceki yıllara göre sadece kendisinin söz sahibi olabileceği bir yönetim değil , son çare olarak eski , tecrübeli "kurt" yöneticilerden Metin Keçeli gibi bir ismi yanına alarak adeta yönetime bir güvence transfer etmiş oldu.
Metin Keçeli ile birlikte Serdal Adalı ve Cengiz Zülfikaroğlu gibi isimlerin de yönetime katılması aslında daha Ocak ayından , çok güçlü ve doğru para harcayan bir Beşiktaş geleceğini gösteriyordu.
Transfer dönemi açıldığında Beşiktaş , uzun süren bir Ricardo Quaresma macerasına girişti. Macera diyorum çünkü ilk başlarda tüm futbol kamuoyu için Quaresma transferi bir hayaldi. Beşiktaş'tan önce onun yeteneklerinden faydalanmak isteyecek onlarca avrupa kulübü kapıya dizilebilirdi. Ancak Quaresma'nın 2 yıldır çok nadir forma şansı bulması Beşiktaş'ın elini güçlendiren en büyük etken oldu.
Haziran ayına gelindiğinde Beşiktaşlıları çok mutlu eden Quaresma transferinin 7.3 milyon € karşılığında sonlandırıldığı açıklandı. Tabiki medyada herzaman olduğu gibi fiyatı çok yüksek bulanlar , oyuncunun 2 sene oynamadığı ve birşey veremeyeceğini savunanlar , hatta gece hayatı yok diyebileceğimiz Quaresma'nın gece hayatına düşkün olduğunu söyleyenler oldu.
Ancak 2009 yazında Antep'ten Tabata'yı 8 milyon € 'ya , İsmail'i 6.5'a alan Beşiktaş , İnter'den Quaresma'yı 7.3 milyon € getirerek artık eski transfer politikasını çöpe atmış olduğunu gösterdi.
Quaresma ile transfer kapatmak istemeyen , ancak belkide bütçesinin yarısından fazlasını Quaresma'ya harcamış olan Beşiktaş , Schuster faktörü ile bonservissiz ve tam Beşiktaş'ın ihtiyacı olan Guti Hernandez ile anlaştı. Medyada Guti'nin para için Türkiye'ye geldiğini savunanlar , Guti'nin Nobre ile aynı parayı alacağını , Alex'in aldığı paradan çok daha düşük bir miktar olan 2.5 milyon euro alacağını söyle(ye)mediler.
Şöyle bir hesap yaptığımızda Beşiktaş'ın bu sene çok para harcadığını söyleyenler , başarı yakalanamazsa kulübün iflasını açıklayacağından söz edenler , ne kadar bilgi sahibi olmadan fikir sahibi , görebiliriz.
Geçtiğimiz sezon toplam 20 milyon € transfer bütçesi kullanan Beşiktaş , bu 20 milyon € karşılığında Tabata , İsmail , Nihat ve İbrahim Kaş(kiralık)'ı almıştı. Bu sene ise şuana kadar sadece 8.3 milyon € harcayan Beşiktaş , Ricardo Quaresma , Guti Hernandez ve Ersan Gülüm'ü kadrosuna kattı. Geçen sene ile toplam fark tam 11.7 milyon € .
Eğer resmi olarak teklif sunduğu ve peşinde koşulduğu gizlenmeyen Robinho'da gelirse , bonservisine verilecek para Beşiktaş kasasından çıkmayacak. City'nin istediği 27 milyon € Beşiktaş bulacağı bir sponsor ki büyük ihtimalle Demirören şirket grubuna ait olan M-oil şirketi bu parayı üstlenecek.
Yani şöyle bir baktığımızda Toplam 20 milyon € bütçeyle kadroya katılmış bir Tabata , Nihat, İ.Kaş ve İsmail dörtlüsü mü ? Yoksa 11.7 milyon € bedelle kadroya katılmış , Quaresma, Guti, Robinho ve Ersan dörtlüsü mü çok daha iyi ? Yıllık ücretlerine gelecek olursak , gönderilecek olan Holosko , Zapo ve Fink'ten gelecek olan bonservis bedelleriyle ve bu oyuncuların aldığı maaşın verilmeyecek olması ile , bu yıldız isimlerin yıllık ücretleri ödenecektir.
Özet olarak , Beşiktaş bu sene tıpkı ezeli rakibi Galatasaray gibi çok mantıklı transferlere imza atmıştır. Az para harcayarak hem kendi marka değerini ve şöhretini Dünya'da arttıracak hemde takımın ihtiyacı olan oyuncuları almış olacak.
Borucu mu ? Yorumcu mu ?
Schuster'in sistemi ve üvey evlat Ferrari...
Dün gece Beşiktaş turu geçmiş , hatta daha ikinci maçı oynamadan bir sonraki rakibi Viktoria Plzen'e hazırlanmaya başlamıştı. Futbolcular da bunun bilincinde Faroe'ye bir turistlik geziye gider gibi bir havada gittiler , yani Vikingur'lu oyuncuların İstanbul'a gelmesinden tek farkı Beşiktaşlı oyuncuların takım eşofmanları olması ve malzemeleri takım malzemecisinin taşımasıydı.
Vikingurlu oyuncular İstanbul'a nasıl yenileceklerini bilerek gittiyseler , Beşiktaş'lı oyuncularda galibiyetten emin bir şekilde Faroe'ye uçtular. Maç başlamadan önce Erkan Kaş , Onur , Necip gibi isimleri ilk 11'de göreceğimi umuyordum ancak Schuster hala oyuncularda karar kılmamış olacakki , yine as oyuncular ile maça başladı.Ancak bu ilk 11'de Matteo Ferrari , yada Atv spikeri Fikret Engin'in telaffuzu ile "Matias Ferrari" yine yoktu. Açıkçası gazetelerde çıkan "Schuster Ferrari'yi istemiyor" başlıklı haberlerin Beşiktaş'ın zeki yöneticisi Serdal Adalı'nın oyunları olduğunu düşünüyordum. Ancak dün geceki maç belli ettiki Schuster nedense Ferrari'yi sisteminde düşünmüyor.
Gerekçe olarak Ferrari'nin sistemine uygun olmadığını ve savunma ileride kurulacağı için ağır kalabileceği için Ferrari'yi istemediğini söylüyor. Ancak Schuster aradığı hızlı stoper'in Zapo olmadığını korkarımki çok acı tecrübeler ile anlayacak. Her Beşiktaş taraftarının daha dün gibi hatırladığı o Güiza'nın aşırtma golünü , Beşiktaş bu sene çok sık yaşayabilir. Zapotocny hem hızlı bir stoper değildir , hemde top kapma ve kademe anlayışı hiç olmayan bir stoperdir. Bir takımın 4-5 yılda ancak yakalayabileceği bir "Göbek uyumu"nu sadece bir yılda Sivok-Ferrari ikilisiyle yakalamış ve bu konuda çok şanslı olan bir takım , o bölgeyi tekrar Zapo'ya emanet ederek yine en başa dönecektir.
Akşamki maçta Schuster'in oynattığı sisteme bakarsak aşağıdaki gibi bir 11 çıkardığını göreceğiz.
Bu kadro ile Delgado'nun savunma ve hücumu bağlayan yani FM tabiri ile "box-to-box" oyuncu gibi oynamasının akşam ne kadar imkansız olduğuna tanık olduk. Delgado gibi zaten fizik gücü olmayan ve narin olan bir oyuncuyu o bölgede oynatmak mümkün olmayacaktır. Ancak tabiiki Guti'nin gelmesi ile o bölgeye Schuster hem tam aradığı adamı , hemde çok yakından tanıdığı bir adamı getirmiş olacak.
Quaresma'nın maç içinde sürekli kanat değiştirmesi bir süre sonra rakiplerininde sinirini bozuyor. Özellikle akşamki maçta tam 3-4 kişinin arasından sıyrıldığı anda düşürüldüğü zamanlarda çok kızdı. Çünkü Quaresma topla oynamayı çok seven , kendisine faul yapılmasını kabullenemeyen bir oyuncu. Dün akşamki maçta sanki rakibini pek ciddiye almayan bir havası vardı , en azından İnönü'deki kadar hırslı değildi ama tabiki ilk maçın verdiği heyecanla İnönü'de daha iyi olması olağanüstü bir durum değil.
Beşiktaş'ın sağ kanattaki problemi halen devam etmekte. Ekrem asla Beşiktaş'ta oynayacak hem teknikte , hemde kapasitede bir oyuncu değil. Hilbert'inde Quaresma'nın ismi altında ezileceğini ve taraftara kötü oyuncu gibi gözükeceğini düşünüyorum. Çünkü bir kanadında Cristiano Ronaldo ile kıyaslanan bir adam olan Quaresma'nın olduğu Beşiktaş'ın diğer kanadı Hilbert olmamalı.
Son olarak Erhan Güven'e bir parafraf açmak istiyorum. Erhan çok hırslı , çok iyi niyetli ve birşeyler yapmak istiyor. Ama ortasaha çizgisini geçtiğinde sanki farklı bir ülkeye geçiş yapmış gibi nereye geldiğini şaşırıyor. Şut çeker gibi orta açıyor ve hemen geriye kaçıyor , hatta Bobo'da bir pozisyonda çok kızdı bu yüzden Erhan'a. Erhan'ın Vikingur gibi amatör bir takım karşısında bile bu kadar korkak ve basit oynaması bana göre ileride Beşiktaş'ta forma şansı bulamayacağını gösteriyor.
22 Temmuz 2010 Perşembe
Yükselen marka değerimiz ve Kamyon kasası...

Türk futbolunun marka değerinin Avrupada ilk 5'te olduğunu söyleyen yöneticilerin "Türk futbol"unu sadece Turkcell Süper Lig'den ibaret saydığı bir gerçek. Yada Turkcell Süper Lig'in değerini milyar dolara çekebilmek için yabancı danışmanlık firmalarıyla görüşen TFF'nin de alt ligleri "gazozuna turnuva" olarak görmesi...
Ancak alt liglerimizin ve amatör liglerimizin durumu ortada. Bir çim sahası olmayıp , düz bir arazi üzerine dikilmiş iki kalenin bulunduğu yerde futbol oynamaya çalışan takımlar... Yada taraftarının takımını destekleyeceği bir tribünü bile olmayan , maç günleri saha yanına kamyon çeken ve kasasında takımını destekleyen taraftarlar , yada "sazlık" kıvamına gelmiş otların arasında top sürmeye çalışan futbolcular... İşte Türk futbolunun marka değeri... Amatör takımın bile 2000 seyirci ortalamasıyla oynadığı İngiltere,İspanya gibi üleker karşısında futbolumuzun değeri.
Galatasaray savunması, Servet ve Maradona...
Galatasaray , son üç yıldır transfer politikasında , oyunu hızlı oynayabilen ve teknik oyunculara yöneliyor , Baroş gibi hızlı ve teknik bir forvet , Elano gibi çabuk , zeki ve teknik bir oyunkurucu , Keita,Pino gibi teknik ve hızlı kanat oyuncuları gibi.
Takımda her sene en az 5-6 tane Turkcell Süper Lig standartları üstünde futbolcusu olduğu halde son 4 senedir hiçbir başarısı yok. Bunun sebebi kadroda bulunan 5-6 üst düzey futbolcunun da hücum oyuncusu olması.
Lorik Cana transferi ile o bölgeyi güçlendirmek amaçlandı ancak , geri dörtlüye şöyle baktığımızda, Servet , G.Zan ve Hakan Balta çok yavaş oyuncular, birde bu üç oyuncunun aynı anda oynaması , zaten hızlı forvetler tercih eden Anadolu takımları karşısında sürekli bocalanmasına neden oluyor.
Galatasaray'ın kaybettiği puanlara bakıldığında , büyük çoğunluğu deplasmanda ve Anadolu takımlarına. Servet ve Gökhan Zan ikilisinin yerine şuan Maldini futbola geri dönse, bu ikiliden daha hızlı oynayabileceği kesindir.
Frank Rijkaard bunu göremiyor demiyorum , Rijkaard'da gördüğü için sürekli yönetime Servet'in takımda yer bulamacağı raporunu sunuyor. Ancak Galatasaray yönetimi sanırım Gökhan ve Servet'e bir şans daha verecek ki bunu da Fenerbahçe ile oynanan hazırlık maçında görmüş olduk.
Akşamki hazırlık maçında Andre Santos'un oralara gelip aradan kaçabilmesi de yine bahsettiğimiz "ağır"lıktan kaynaklanmaktaydı. Geçtiğimiz günlerde Servet yaptığı açıklamada "Puyol'un benden ne fazlası var, oda topu kesip arkadaşlarına veriyor, Barcelonada oynasam Maradona olurdum" diye buyurmuştu. Servet'in sadece La Liga maç özetlerini Ntvspor'dan takip ettiği her yönüyle belli oluyor. Hala türk futbolunda her kafa vurabilen uzun boylu oyuncuya "hava hakimiyeti yüksek" denildiği için yanlış birşey de söylememiş Servet. Çünkü Türkeye'de kafayı vurduktan sonra topun kime gittiğinin önemi yok..Önemli olan vurmak.
Galatasaray'ın gelecek sezon da Servet -Gökhan ikilisi ile oynaması , hem kendi intiharı , hem Frank Rijkaard'ın sonu olacaktır. Kim bilir belki de Adnan Polat'ında...